11 Ocak 2007 Perşembe

06 PY 881



‘Bir başlangıç yazısı nasıl olmalı?’ diye hiç düşünmedim.Çünkü bunu düşünmeme bile gerek kalmayacak kadar bağlı olduğum bir araba vardı.Hayatımın arabası, şampanya sarısı Murat 131.

Hayatımızdaki en’lerden biri de oydu.En değerli ve en unutulmaz anılarımın arabası.Alındığı günden, hayatımızdan çıktığı güne kadar öyle çok zaman geçirdik ki, aynı anda 2 kardeşe sahip olduğumu yıllar sonra fark edecektim.Evet dili geçmiş zaman kullanarak yazılmakta bu yazı.Modele bakınca bunun normal olduğunu anlamamak imkansız; ama madde olarak dili geçmiş zamanda kalsa da, anılarımda ve aklıma her gelişinde ‘şimdiki zaman’ hassasiyetiyle yaşıyorum onu.

1979 temmuzunda –hayatımdaki en değerli varlık- kardeşim geldi dünyaya. Ve ondan birkaç ay sonra da ilk arabamız geldi aramıza. 6 yaşındaydım. O gün hala aklımda. Annem ve babam arabayı almaya gitmişlerdi. Aynı apartmanda 1. katta oturan anneanneme bırakmışlardı beni. Onlarla birlikte gitmek istediğimi ve kalmamak için biraz huysuzlandığımı gayet net hatırlıyorum. ’Biz çok kısa zaman sonra geleceğiz’ diyerek bıraktılar beni. Araba almaya gittiklerini söylememişlerdi. Ne düşünerek söylemediklerini sonrasında da hiç merak edip sormadım nedense. Gittikleri andan itibaren onları beklemeye koyulmuştum. Anlaşılan ‘çok kısa zaman’ tanımı benim için oldukça farklıydı. Uzun süre balkonda bekledim hiç içeri girmeksizin. Sonunda geldiler. İçinden çıkana kadar onlar olduğunu bilmiyordum. Onların olduğunu anlayınca da neyin içinden çıktıkları kısmı beni daha çok meraklandırmıştı. Apartmanın arka cephesine bakan dairenin uzun ince balkonunun ucundan sarkmış annemlere bakıyordum. Önümü kesen kocaman kayısı ağacının dalları arasından, arabayı görmeye çalışıyordum. İnce siyah demirli korkulukların üzerinde, parmak uçlarımda yükselerek ona biraz daha yakınlaşmaya çalışıyor gibiydim. Annem arabadan uzaklaşıp bana yakınlaşmaya başlamıştı. Balkonun altına gelip, ‘bak ne aldık’ dedi. Ve işte böylece benim hayatıma da girmişti resmen. Hangi biri anlatılabilir ki! İlkokula onunla başlamam, O’nunla yaptığımız tatiller, bize sırdaşlık ettiği zamanlar, şahitlik ettiği sevinçler-üzüntüler!? Yaz tatiline çıktığımız günün en erken saatinde, yatağımdan çıkıp O’nun koynuna giriyordum. Uğur böcekli beyaz yastığım ve kareli battaniyemle birlikte sarmalıyordu beni. Uyandıktan sonra yine O’nun kucağındaydım. Bu kez arka camdaki hoparlörlerin dibinde olurdum. Orası benim ikinci yerimdi. O daracık alana sığardım. Vücudumun sol tarafı orda, sağ kolum ve sağ bacağım aşağı sarkmış öylece giderdik kilometrelerce. Sonra biraz daha büyümek ve artık koltuğun yerlisi haline gelmek. Arka sağ koltuk bana aitti artık. Aklımız daha da erdiğinde daha da çok anı biriktirdi içinde. Erzincan-Refahiye yolunda korkudan titrediğimizde, uçurum kenarında ölümden döndüğümüzde hep birlikteydik.

Bizden ayrılacağı günlerde de ‘hayatımın arabası’ , aslında hayatımın da bir kısmını çizmişti belki de.Satıldığını öğrendiğim gün de, alındığı gün kadar net aklımda maalesef.11 yıl olmuştu.Ve artık daha yeni araba sahibi olmaktan bahsediliyordu.Mütevazi bir aile olarak onun yenisi, Şahin marka bir arabaydı bizim için. Babam son zamanlarda bundan bahsetmekteydi; ama ben dinlemeyi çok da tercih etmiyordum. Zaten başım kalabalıktı. Ders çalışılması, üniversiteye hazırlanılması, derslere gıcık olunması gereken bir zamandaydım. Meşguldüm yani çokça. Ve ÖSS sınavından önceki gün gelip çatmıştı artık. Yorgun ve bezmiş halde döndüm eve. Ama hayal ettiğim gibi sakin bir halde bulamadım evi. Annemin arkadaşları vardı ve yeterince de gürültülü konuşmaktaydılar eksik olmasınlar. Hoşgeldiniz faslından sonra, ne kadar izole olabilirim acaba düşünceleriyle uzaklaştım salondan ve odama geldim. Ve işte ne olduysa o anda oldu. Duymamam gereken en önemli şeyi o an duydum. Arkadaşlarından biri bir diğerine şampanya sarısı Muratımızın satıldığını söyledi. Annem anında ‘şşşş Burçak bilmiyor’ diye uyardıysa da artık çok geç olmuştu. Çünkü ben çoktan gözyaşlarımı yere bırakmıştım bile. Çok üzüldüğümde yaptığım gibi hıçkırıklara boğularak ağlamamın ardından uyuya kalmıştım. Ve o halimle kalkıp ertesi gün sınava girdim. Sonuç: şıkları kayan 21 soru idi. Sınav sonuçlarının açıklanmasını beklemek çok zordu. Neyseki hüsran olmadı ve o puanla girmeyi çok istediğim bölüm sınavlarına girme hakkı elde edebilmiştim.

İlkokula O başlatmıştı. Gitmeden önce de görevini tamamlamak istercesine üniversiteye de sokmuştu beni.
Hayatımın arabası, hayat yolumun bi kısmını da çizmişti belki de…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder